12 Nisan 2009 Pazar

Endokrin Sistem

ENDOKRİN SİSTEM

· Canlılarda sistemler arasındaki uyumlu çalışmayı sağlayan özel maddelere hormon denir.Bunların sağlandığı yere endokrin bezler,bu sisteme de endokrin sistem denir.

HORMANLARIN ÖZELLİKLERİ

1. Üretildikleri yerden hedef doku ve organlara hayvanlarda kan ile bitkilerde ise hücreler arası difüzyon ile floemle taşınırlar.

2. Her hormonun etkilediği hücre ,doku, ve organ farklıdır.

3. Hormonlar az miktarda olup etkileri farklıdır.

4. Gereğinden az veya çok salınmaları halinde hastalıklara neden olabilirler.

5. Hormonlar canlıdaki yoğunluğuna göre etki gösterirler.

6. Hormonlar protein ve yağ yapısındadır.

· Yüksek yapılı organizmalarda vücudun bütünlüğü sinir sistemi,birlikte çalışmasıyla sağlanır.

· Endokrin bezler salgı yapan sinir hücreleri ile bunların salgılarını inceleyen bilim dalına endokrinoloji denir.

HAYVANLARDA HORMONAL DÜZENLEME

· Omurgalıların birçoğunda ve birçok omurgasız hayvan (böcekler ,kabuklular, yumuşakçalar)endokrin bezler vücudun düzenli çalışmasında görev alır.

· Sölenterlerde ve halkalı solucanlarda hormon üreten tek kaynak ,salgı yapabilen sinir hücreleridir.

· Böceklerde hormonlar sinir sisteminde (beyin) üretilir.Beyin hormonları etkisiyle vücut bezleri hormon salgılar.Bunlardan en önemlisi de deri değiştirme hormonudur.Bu hormonun sayesinde deri değiştirilerek dış iskeletin engellemesine rağmen büyüme sağlanır.Bir başka hormon ise larva döneminde üretilen gençlik hormonu(jüvenil)dur.

· Deri değiştirme hormonu (ekdizon)ergenlik döneminde salgılanır.

İNSANDA HORMONLAR

· Hormonlar iç salgı bezlerinde üretilerek direkt kana verilir.

· Başlıca iç salgı bezleri:Hipofiz,tiroid,paratiroid,böbreküstü,pankreas,epifiz,timusve eşey bezleridir.

HİPOTALAMUS:İki çeşit hormon salgılar.Bu hormonlar hipotalamus tarafından sentez edilerek hipofiz bezinin arka lobunda depo edilir, ihtiyaç halinde buradan kana karışır.

1. ADH(=Antidiüretik Hormon =Vazopressin):Böreklerde suyun geri emilimini sağlar .İnce atardamarın kasılmasını kan basıncının artmasını sağlar.ADH az salgılanırsa şekersiz diyabet hastalığı görülür.

2. OKSİTOSİN:Uterusun kasılmasını sağlayarak doğuma yardımcı olur.Meme bezlerini uyararak sütün meme ucuna gelmesini sağlar.

HİPOFİZ:iki kısımdır.

1)Arka lop:Hipotalamusta üretilen hormonlar depo edilir.

2)Ön lop:7 önemli hormon salgılar.

1. STH(=Somatotropin Hormon) :Büyümeyi sağlar Özellikle uzun kemiklerin büyümesini sağlar.Protein sentezini arttırır,karbonhidrat ve yağ metabolizmasını etkiler.Fazla salgılanması devliğe az salgılanması cüceliğe yol açar.Büyüme döneminden sonra fazla salgılanırsa akromegali hastalığına (el ayak, ve yüz kemiklerinde orantısızlığa) sebep olur.

2. MSH(=Melanosit Uyarıcı Hormon):Deride melanosit hücrelere etki ederek cilde renk veren melanin maddesini salgılatır.

3. TSH(TUH=Tirotropin):Tiroid bezinin uyarılmasını ve tiroksin hormonun salgılanmasını sağlar.

4. LTH(=Luteotropik Hormon=Prolaktin):Korpus luteumun devamını sağlar.Annelik duygusunu geliştirir.Süt keselerinin oluşumunu sağlar.

5. FSH(=Folikül uyarıcı Hormon):Dişilerde folikülleri geliştirerek yumurta hücresinin olgunlaşmasını sağlar.Foliküllerde östrojen salgılattırır.Erkeklerin testislerinde sperm hücrelerin oluşumunu başlatır.

6. LH(=Luteinleştirici Hormon):Dişilerde ovalasyonu sağlar.Korpus luteumun oluşmasını sağlattırır.

7. ACTH(=Adrenokortikotropik Hormon):Böbrek üstü bezinin korteks kısmını uyararak buradan steroid hormonları salgılattırır.

TİROİD BEZİ:En önemli hormonu tiroksindir.

TİROKSİN:Hücrelerin metabolizma faaliyetlerinde kullandıkları oksijen miktarını ayarlar.Fazla salgılanırsa oksijen tarafından kullanılan oksijen miktarı artar ve metabolizma hızlanır.AZ salgılanırsa metabolizma yavaşlar,hücreler arası maddede sodyum ve suyun ,kanda ise kolesterolün yükselmesine sebep olur.İnsanlar ve sıcak kanlı hayvanlar, yılın soğuk aylarında daha fazla tiroksin salgılar.Hipotalamustaki salgı yapan sinir hücreleri, özel bir madde ile hipofizin ön lobundan tirotropin sentezlenmesini ve serbest kalmasını sağlar.TSH kan ile tiroide gelir ve tiroksin hormonu salgılar.Ayrıca kandaki Ca ve P seviyesini düşürücü etki yapan tirokalsitonin hormonu da salgılar.İyot eksikliğinde tiroid bezinin büyüyerek salgı yapmasını guatr denir.Gelişme devresinde tiroit bezinin az çalışması sonucu kretenizm(ahmaklık) olur.Bu çocuklarda cücelik , zeka geriliği, eşey bezlerinin gelişmediği görülür.Ergenlik döneminde az salgılanırsa bazal metabolizma hızı ve vücut ısısı düşer.Ruhen ve bedenen uyuşukluk başlar.Deride şişlikler ve kıl dökülmesi görülür.Bu bozukluklara miksodem denir.

PARATİROİT BEZİ:Parat hormonu (paratirin)sentezler.

PARAT HORMONU:Ca ve P metabolizmasını düzenler.Kemikten kana Ca ve P geçişini sağlar.Tirokalsitonin ile zıt çalışarak Ca , P dengesini sağlar.Az salgılanırsa kandaki Ca kemiklerde birikir ve kanın Ca miktarı azalır. Buna tetani denir.Bu hastalıkta kaslar ağır kasılma ve titremeler olur.El ve ayak parmaklarında içe doğru bükülmeler olur.

BÖBREKÜSTÜ BEZLERİ:Kabuk (korteks) bölgesinden salgılananlar:aldosteron ve

kortizon.Öz bölgesinde (medulla)salgılananlar:Adrenalin (Epinefrin),

nöradrenalin(Nörepinefrin)

ALDOSTERON:Böbreklerdeki Na –Cl iyonları emilimini sağlar

Kortizol.Karbonhidrat,yağ ve protein metabolizmasını düzenler.Protein ve yağların karbonhidrata dönüşmesini sağlar.Kan şekerini yükseltir

Korteks bölgesi hormonlarının az salgılanması sonucu Andison hastalığı oluşur.Deri tunç rengini alır, kan basıncı düşer iştahsızlık ve kaslarda zayıflama görülür Na ve Cl `ün idrara atılması artarken vücut sıvısında K miktarı yükselir.

ADRENALİN(Epinefrin): Korku , öfke ve heyecan anında salgılanır.Sempatik sinir sistemi epinefrinin etkisiyle kan basıncını yükseltir,kalp atışlarını hızlandırır damarlar genişler , göz bebekleri büyür, kıllar dikleşir.

NORADRENALİN(Nörepinefrin): Kan basıncını arttırıcı etki yapar

PANKREANS:Karma bir bezdir.Ürettiği enzimleri kanalla bağırsağa gönderir.Langerhans

odacıklarında ürettikleri hormonları kana verirler.

İNSÜLİN:Langerhans adacıklarını beta hücrelerinde üretilir.Kan şekerinin dokulara geçişini sağlar.Kas ve karaciğerde glikojen sentezini sağlar.Yeterli salgılanmadığında kan şekeri yükselir ve bunun sonucunda şeker hastalığı görülür.

GLUKAGON:Langerhans adacıklarının alfa hücrelerinde sentezlenir.Karaciğerde depo edilen glikojeni parçalattırır.Glikozun kana geçişini sağlayarak kan şekerini arttırıcı etki yapar.

EŞEYSEL BEZLER:

TESTİS HORMONLARI(ANDROJEN ):Testislerde testesteron hormonu üretilir.Erkeklerde ikincil karakterlerin gelişmesini ve spermlerin olgunlaşmasını sağlar

OVARYUM HORMONLARI:Östrojen ve progesteron üretilir.Östrojen dişilerde eşeysel olgunlaşmayı düzenler

PLASENTA:Progesteron salgılar.

15 Mart 2009 Pazar

Sinir Sistemi

I. CANLILARIN SİNİR SİSTEMLERİ

1. Tek Hücrelilerde Duyarlılık

Tek hücrelilerin ve daha basit canlıların hiçbirinde sinir sistemi yoktur. Paramesyum’da, sillerin altında bulunan kaide cisimciklerinden çıkan bazı lifçikler (nörofibril), tüm sitoplazma içinde iletimi sağlarlar. Amip uyartılara karşı basit tepkiler gösterebilir. Örneğin, besine yaklaşma, iğne ucundan kaçma gibi.

 
2. Omurgasızlarda Sinir Sistemi

    *      Hidra ve diğer Sölenterlerde özelleşmiş sinir hücreleri gelişmiştir. Bu hücreler vücut boyunca bir ağ görünümünde dağılırlar. Bu sinir ağının yapısında yer alan tüm hücreler birbirileriyle bağlantılıdır.

    Vücudun herhangi bir yerindeki uyartı her tarafa iletilir. Bunlarda beyin görevi gören özel bir yapı yoktur.

   

Şekil: Hidra'da Sinir Ağı

    *      Planarya’da vücudun iki tarafında uzanan bir çift sinir şeridi ile bunları birbirine bağlayan sinir ağından oluşur. Bu şekildeki sinir sitemlerine ip merdiven sinir sistemi denir. Baştaki düğümler beyin görevi yapar.
    *      Eklem bacaklarda ve Halkalı solucanlarda; karın tarafında boydan boya uzanan bir sinir sistemi görülür. Beyin ve bazı duyular vardır.

 

3. Omurgalılarda Sinir Sistemi

En gelişmiş sinir sistemi omurgalılarda görülür. Bütün omurgalılarda benzer yapı gösteren sinir sistemi; merkezi sinir sistemi ve çevresel sinir sistemi olmak üzere iki kısımda incelenir. Sinir sistemi nöron adını verdiğimiz özelleşmiş sinir hücrelerinden meydana gelir.

 

II. SİNİR SİSTEMİNİN GENEL YAPISI

Sinir sisteminin yapı ve görev birimi olan nöron; geniş bir hücre gövdesi ve bu gövdeden çıkan uzantılara sahiptir.

 

1. Nöronun Yapısı ve Özellikleri

Nöron gövdesinden iki tip uzantı çıkar. Bu uzantılardan kısa ve ince olanlarına dentrit denir. Dentritler içinde en uzun ve kalın olanı ikinci uzantıyı oluşturur. Buna akson denir.

Aksonlar miyelinli ve miyelinsiz olmak üzere iki çeşittir. Miyelinsiz aksonlarda izolasyonu sadece hücre yapar. Miyelinli aksonlarda impuls iletimi, miyelinsiz aksonlara göre 10 kat daha hızlıdır.

   

Şekil: Bir Sinir Hücresinin Yapısı

 

2. Nöron Çeşitleri

Nöronlar görevlerine göre üç gruba ayrılırlar.

    *    Duyu Nöronları : Duyu organlarında bulunan reseptörlerden aldıkları impulsları (uyartı) beyne ya da omuriliğe ileten nöronlardır.
    *      Motorik Nöronlar : Beyin ya da omurilikten aldığı emirleri tepki organına ileten nöronlardır.
    *      Ara Nöronlar : Genelde merkezi sinir sisteminde ve omurilikte yer alan duyu, ara ve motor nöronları birbirine bağlayan nöronlardır.


3. İmpulsun Oluşumu ve İletimi

Dıştan veya içten gelen uyartıların sinir hücresinde oluşturduğu elektriksel ve kimyasal değişime impuls adı verilir. Nöronlarda impulsun iletilme yönü daima nöron gövdesinden akson uzantılarına doğru olur. Uyarının nöronda impuls oluşturması ve impuls iletimi elektro-kimyasal olarak gerçekleşir.

Nöron hücreleri uyarılmadığı zaman polarize (kutuplaşmış) durumdadır. Yani hücre dışı (+) içi ise (–) durumdadır. Bu olay sodyum ve potasyum iyonlarının eşit olmayan dağılımından kaynaklanır. (Na+) dışta fazla, (K+) ise içte fazladır.

Sinir hücre zarının Na+ ile K+ iyonlarına karşı geçirgenliği farklıdır. Sinir hücrelerinden Na+ aktif taşımayla hücre dışına verilirken, K+ hücre içine aynı yolla alınabilmektedir.

Sodyum pompalanması olarak bilinen bu işleme bağlı olarak, dinlenme durumundaki sinir hücresinde, dış ortama oranla, daha çok K+ bulunduğu halde daha az Na+ bulunur. Bu nedenle sinir hücre zarı kutuplaşmıştır (Polarizasyon).
 

Şekil : Uyarılmış Sinir Telinde İyonların Değişimi ve

İmpulusun İletimi (Elektriksel Etki)
 

Sinir hücresi uyarılınca, uyarılan bölgede Na+ ve K+ iyonları zıt yönde yer değiştirirler.

Bu değişim hücre zarının o bölgesindeki zarın dıştan (–), içten ise (+) yüklenmesine neden olur. Sinir hücresindeki bu değişim olayına depolarizasyon denir. Bir bölgede gerçekleşen depolarizasyon yan taraftaki Na+ ve K+ iyonlarının da yer değiştirmesine neden olur. Bu şekildeki değişim tüm sinir hücresinin aksonu boyunca ilerler.

İmpuls sinir telinin bir bölgesinden geçtikten sonra o bölge eski durumuna döner (Repolarizasyon). Böylece bu bölge yeni bir impulsun iletimine hazır hale gelir.

Eğer sinirin uyarılan bölgesi, eski durumuna dönmeden, aynı nokta ikinci kez uyarılırsa, sinir bu uyartıya tepki göstermez.

İmpuls iletimi sırasında hücre bol miktarda O2 harcar, ATP kullanır. Sonuçta CO2 ve ısı açığa çıkar.

Bir nöronda impulsun başlayabilmesi için gereken en az uyarı şiddetine eşik şiddeti (eşik değer) denir. Bu değerin altındaki uyaranlar impuls oluşturamaz. Sinir hücresi, eşik şiddeti veya bunun üzerindeki uyartılara karşı maksimum tepki verir. Bu nedenle bu olaya “ya hep ya hiç” prensibi adı verilir.

 

4. Sinaps ve İmpulsun Sinapstan Geçişi

Bir sinir hücresinin aksonu ile diğer bir sinir hücresinin dentritinin uç uca geldikleri bölgelere sinaps (bağlantı) denir.

İmpulslar daima aksonlardan dentritlere sinaptik bölgeler üzerinden iletilirler. Yalnız bu bölgelerdeki iletim sinir hücresi boyunca olan iletimden daha yavaştır. Çünkü geçiş sadece kimyasaldır.

Sinapsı oluşturan akson ucu ile dentrit arasında bir açıklık bulunur. Akson ucuna gelen impulslar, sinaptik keselerinden nörotransmitter adı verilen bazı kimyasal maddelerin sinaptik boşluğa boşalmasına neden olurlar. Diğer sinir hücresinin üzerindeki reseptörler tarafından algılanan bu maddeler bu hücrede yeni bir impulsu başlatırlar.

 
Sinapsların özellikleri:

    *      İmpulslar sinapslardan tek yönlü (aksondan dentrite doğru) geçerler.
    *      Beyin hücrelerindeki bazı sinapslarda impulslar her iki yönde de geçebilir.
    *      İmpulsların sinapstan geçişi, sinir hücresindeki iletimden daha yavaş olur.
    *      İmpulsların sinapslardaki iletimi nörotransmitter maddelerle sağlanır. Yani kimyasaldır.
    *      İmpuls geçişini engelleme ve kolaylaştırma (seçici direnç) olayları sinapslarda olur.
    *     Sinapslar sadece iki sinir hücresi arasında olmaz. Bir sinir teli ile bir kas, reseptörler veya bir bez arasında da olabilir.

5. İmpulsun Hedefe Taşınma Biçimleri

Sinirsel iletim sinirler ve hormonların ortak çalışmasıyla olmaktadır.

İlk uyaran bir iç salgı bezini etkileyerek hormon salgılanmasına neden olur. Hormonların kanda belirli bir konsantrasyona ulaşmasıyla ilgili dokunun hücreleri uyarılır.

Çevreden gelen uyarılar sinir sistemini etkiler. Sinir sistemi de sinir yoluyla ilgili dokuları uyarır.

Çevreden gelen ilk uyaran önce sinir sistemini etkiler; sinir sistemi iç salgı bezlerini uyarır ve iç salgı bezleri de kan yoluyla ilgili doku hücrelerini harekete geçirerek uyarana cevap verilmesi sağlanır.

III. İNSANDA SİNİR SİSTEMİ

İnsanda sinir sistemi merkezi sinir sistemi ve çevresel sinir sistemi olmak üzere iki kısımda incelenir.

A. MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ

Beynin kısımlarını ve omuriliği içine alır.

 
1. Beyin ve Kısımları

Sinir sisteminin esas merkezini oluşturan beyin, omurilik soğanı ve omurilik isimli yapılar üç katlı bir bağ dokusu ile sarılmıştır. Buna meninges (beyin zarı) denir. Menenjit hastalığı bu zarların iltihaplanması olayıdır.

Beyin zarı üç kısımdan oluşur:

    *      Sert Zar : Kafatası kemiklerine yapışmış olan kalın, dayanıklı bir zardır.
    *      Örümceksi Zar : Ortada olup ince bağ dokusu iplikleriyle, iki zarı birbirine bağlar.
    *      İnce Zar : Beyni besleyen kan damarlarıyla donatılmış, hem beyne hem de omuriliğe sıkı sıkıya bağlı bir zardır.

Örümceksi zar ile ince zar arasındaki boşluklarda beyin sıvısı (beyin omurilik

sıvısı = BOS) bulunur. Bu sıvı beynin şiddetli sarsıntı ve çarpmalara karşı korunmasında yardımcı olur. Omurilikteki zar yapısı da beyindeki gibidir.

Beynin en büyük ve geniş kısmı ön beyin adını alır. Uç beyin ve ara beyin olmak üzere iki kısımdan oluşur.

a. Uç Beyin (Beyin Yarımküreleri): Bu bölüm insanın öğrenilmiş davranışlarını yönetir. Kompleks psikolojik olaylardan olan bilinç, hafıza, zeka, sağduyu ve duyuların değerlendirilmesi, beyin yarım kürelerinin fonksiyonlarına bağlı organizma faaliyetleridir.

b. Ara beyin : Ara beyin, talamusu, hipotalamusu ve hipofiz bezinin arka bölgesini içine alır. Bitkisel hayatın kontrol merkezi veya bütün otomatik hareketler ile metabolizmada dengelerin kurulması bu merkez sayesinde olur.

    *      Talamus : Talamusun büyük bir kısmı beyin yarım kürelerine gelen ve giden sinirlerin geçiş bölgesidir. Koku hariç tüm duyusal impulslar büyük beyne giderken talamustan geçer. Acı, sıcaklık ve belirli diğer duyusal impulslar talamus içerisinde duyu olarak benlik kazanır. Daha sonra beyin korteksinin ilgili merkezlerine iletilir.
    *      Hipotalamus : Hipotalamus otomatik işlevlerin denetlenmesi için önemli bir merkezdir.
    *      Vücut sıcaklığı, su dengesi, iştah, heyecan bu merkezin önemli işlevleridir. Hipotalamus, salgı yapan sinir hücrelerinin de bulunduğu bir merkezdir. Bu salgılar hipofiz bezinin ön lobundan hormon salgılanmasını uyarır. Eşeysel yönelme ve olgunlaşma merkezleri de hipotalamusda bulunur.
    *      Hipofiz : Hormonal salgıların kontrol merkezidir. Hipofizin endokrin bezleri etkilemesi sinir ve salgı sisteminin yakın ve fonksiyonel ilişkisini gösterir.

c. Orta Beyin : Beyincik ve ara beyin arasında kalan kısımdır. Fazla ışıkta göz bebeklerinin kısılması, buradaki refleks merkezleri ile idare edilir. Orta beyinde kas tonusunu ve vücudun duruşunu düzenleyen merkezler bulunur.

d. Arka Beyin : Arka beyin beyincik ve omurilik soğanından meydana gelir.

    *      Beyincik: Beyincik motorik düzenleme ve denge merkezidir. Duyu organlarından, kaslardaki almaçlardan, kulağın denge ile ilgili kısımlardan gelen uyarılar bu organa ulaşır.

Beyincik vücudun duruşunu ve kasların tonus halini düzenler. Beyincik zedelenirse insanda kas hareketleri düzensizleşir.

    *      Omurilik Soğanı : Birçok yönüyle omuriliğe benzer. Omuriliğe inen ve çıkan sinir demetlerinin bazıları buradan doğrudan doğruya geçer bazıları da burada çaprazlaşır. Omurilik soğanındaki sinir merkezleri, solunum, sindirim, dolaşım, boşaltım, salgılanma ve üreme gibi önemli olayları düzenler. Omurilik soğanında soluma, yutma, çiğneme, öksürme, hapşırma, kusma, kan damarlarının büzülmesi ve gevşemesi, kalp atışı, tükrük salgılanması gibi reflekslerin kontrol edildiği merkezlerin bulunduğundan hayat düğümü de denir.

2. Omurilik

Omurilik, omurganın ortasındaki boşluğa yerleşmiştir. Omuriliğin dış tarafı beyindekinin tersi bir yapıda olup ak maddeden, iç kısmı ise boz maddeden meydana gelmiştir. Omurilikten 31 çift duyu ve hareket siniri yani karma sinir çıkar.
 
Omuriliğin temel görevleri şöyle sıralanabilir :

    *      Beyne gelen ve beyinden çıkan impulsları iletmek
    *      Bir refleks merkezi olarak çalışmak
    *      Alışkanlık hareketlerini denetlemek

Refleks : Reseptörlerin (alıcıların) uyarılması ile kas ve bez gibi organlarda meydana getirilen istek dışı aktivitedir. Omurilik refleksleri çizgili kasların kasılmasıyla gerçekleşen istemsiz hareketlerdir.

    *      Elimize iğne battığında aniden çekilmesi,
    *      Diz kapağına vurulduğunda ayağın öne fırlaması,
   *   Beyni çıkarılmış bir hayvanın bazı uyartılara reaksiyon göstermesi birer refleks hareketidir.

İnsanlarda doğuştan gelen bazı ortak refleksler vardır. Bunlara kalıtsal refleksler denir. Örneğin; yeni doğmuş bir bebekteki emme refleksi, göz kapağının kırpılması ve parlak ışıkta göz bebeklerinin küçülmesi gibi. Daha sonra öğrenilmeyle oluşan refleksler de vardır. Bunlara da şartlı refleksler denir.

Örgü örmek, güzel yazmak, tören yürüyüşü, yüzmek, araba kullanmak, müzikle dans etmek, limon görünce tükrük salgılamak birer koşullu reflekstir.

Beyin, gerektiğinde refleksleri baskılayabilir ve yönlendirebilir.

 

B. ÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ

Beyin ve omurilikten çıkan, onları vücuttaki bütün alıcı ve uyarılan dokulara bağlayan sinirlere çevresel sinir sistemi denir. Sinirler ve bazı küçük sinir düğümlerinden oluşmaktadır.

    *      Beyin Sinirleri : İnsan beyninin değişik bölgelerinden 12 çift sinir çıkar.
    *     Omurilik Sinirleri : Omuriliğin arka ve ön kökler olarak adlandırılan bölgelerinden 31 çift sinir çıkar. Omurilikteki ön kökten çıkan sinirlerin tahrip olması, hangi bölgeyi besliyorsa o bölgenin felç olmasına neden olur.

Çevresel sinir sistemi görev ve işleyiş bakımından somatik sinir sistemi ve otonom sinir sistemi olarak ikiye ayrılır.

1. Somatik Sinir Sistemi

Motor ve duyu nöronları ile donatılmıştır. Bu nöronların hücre gövdeleri merkezi sinir sisteminde bulunur. Aksonları ise doğrudan iskelet kaslarına gider ve isteğimizle çalışan organları (iskelet kaslarını) idare eder.

Koşma, zıplama, bağırma, resim yapma gibi beynin kontrolünde olan hareket ve davranışlarımızı bu sistem yardımıyla yürütürüz.

2. Otonom Sinir Sistemi

Çevresel sinir sistemi içinde incelenir ve organizmadaki istemsiz hareketlerin kontrolünü sağlar.

Otonom sinir sisteminde sadece motor sinirler vardır. Bu motor sinirler organların hızlı çalışmasını veya yavaşlamasını sağlar. Beyin şuurumuz dahilinde otonom sinir sistemine hükmedemez. Ancak otonom sinir merkezlerini kontrol eder.

Bu sistem birbiriyle zıt çalışan sempatik ve parasempatik sinirlerden meydana gelir.

a. Sempatik Sistem : Sempatik sistem, özellikle organizma zor durumlarda kaldığı zaman etkilidir. Hızlandırıcı etki yapar.

Sempatik sistemin çalışmasıyla kan basıncı ve kan glikozu yükselir, kalp atışları hızlanır, kıllar dikleşir, kan damarları daralır, terleme artar ve göz bebekleri genişler; genellikle vücutta bir stres doğmasına neden olur. Bu durum uzun sürerse vücudun direnci azalır ve zayıflar.

b. Parasempatik Sistem : Sempatik sistemin aksine organların faaliyetlerini yavaşlatıcı bir etkiye sahiptir. Ayrıca sindirim sisteminin peristaltik hareketlerini hızlandırır. Parasempatik sinirlerden olan vagus siniri asetil kolin hormonu salgılayarak kalp atışlarını yavaşlatır ve kan basıncını düşürür.

IV. DUYU ORGANLARI

İnsanda beş çeşit duyu organı bulunur. Duyu organlarımızdaki reseptörler, aldıkları uyarı çeşidine göre gruplandırılabilirler.

    *      Kemoreseptörler : Burun ve dilde bulunan koku ve tat reseptörleridir. Kimyasal uyarıları algılarlar. Bazı iç organlarda da vardır.
    *      Fotoreseptörler : Gözde bulunur. Işık uyarılarını algılarlar. Koni ve çomak hücreleri olarak iki çeşidi vardır.
    *      Mekanoreseptörler : Mekanik ve fiziksel uyarıları algılarlar. Deride ve kulakta bulunur. Deride bulunanların bazıları sıcak veya soğuğu almaya özelleşmiştir. Bunlara termoreseptör de denir.

A. GÖZ ve GÖRME DUYUSU

Göz, görme ile ilgili temel yapılar ve koruyucu yapılardan meydana gelir. Koruyucu yapılar kaşlar, kirpikler, göz kapakları, göz yaşı bezleri ve göz yuvarlağını göz çukuruna bağlayan kaslardan oluşmuştur.

1. Gözün Yapısı ve Görme

Göz yuvarlağı dıştan içe doğru, sert tabaka, damar tabaka ve ağ tabakadan meydana gelir.

a. Sert Tabaka : Göz yuvarlağını dıştan saran beyaz bağ dokudan oluşmuş sert bir tabakadır. Sert tabaka göz yuvarlağının ön tarafında saydam bir yapı kazanır. Burası kornea adını alır. Işığı kırıcı etkiye sahiptir.

b. Damar Tabaka (Koroid) : Sert tabakanın altında damarlarca zengin bir tabakadır. Çok miktarda melanin pigmenti bulunur. Bunlar göz içinde siyah karanlık bir odanın oluşmasını sağlar ve göz içi yansımalarını önler.

Damar tabaka gözün ön kısmında iris adı verilen, gözümüzün renkli kısmını oluşturur. İrisin yapısında bulunan kaslar göz bebeğinin genişlemesini ya da daralmasını sağlarlar.

İrisin ortasında göz bebeği açıklığı bulunur. Göz bebeğinin daralıp genişlemesi ile göze gelen ışık miktarı ayarlanır. İrisin hemen arkasında göz merceği yer alır. Mercek, cisimden gelen ışınları kırarak ağ tabaka üzerine düşmesini sağlar.

c. Ağ Tabaka (Retina) : Işığa duyarlı reseptör hücrelerinin ve sinirlerin bulunduğu tabakadır. Bu bölgede çomak ve koni reseptörleri bulunur.


Duyu nöronların aksonları, gözün arka tarafında bir noktada birleşerek göz sinirini oluştururlar. Bu sinir göz yuvarlağından dışarı çıkar. Bu bölgede çubuk (çomak) ve koni hücreleri yoktur. Görme duyusunun alınmadığı bu yere kör nokta denir.

Göz merceğinin merkezi ile aynı hat üzerinde bulunan retina merkezi, görme işleminin en fazla olduğu bölgedir (sarı benek). Bu bölgede parlak ışığı ve bir cismin ayrıntılarını seçmekle sorumlu ışığa duyarlı koniler kümelenmiştir.

Retinanın her yerine dağılmış, cisimlerin şekillerini algılamaya yarayan çomak hücreleri bulunur. Bu hücreler az ışıkta duyarlıdır. Ancak renklere karşı duyarsızdır.

2. Göz Kusurları

a. Miyopluk : Göz yuvarlağı optik eksen doğrultusunda uzamışsa, merceğin kırıcılığı azalır ve görüntü retinanın önünde oluşur. Net görüntü elde edilemez. Miyop fertler yakını iyi görür, uzağı iyi göremezler. Kalın kenarlı merceklerden yapılmış gözlüklerle bu kusur giderilebilir.

b. Hipermetropluk : Göz yuvarlağı optik eksene dik olarak uzayıp şişkinleşirse, merceğin kırıcılığı artar ve görüntü retinanın gerisine düşer ve netlik sağlanamaz.

Böyle kişiler, uzağı iyi gördükleri halde, yakını iyi göremezler. Görüntüyü netleştirmek için ince kenarlı merceklerden yapılmış gözlükler kullanılır.

c. Astigmatizm : Saydam tabaka ve merceğin yüzeyindeki kavislenmeden meydana gelen bozukluk bu göz kusuruna neden olur. Böyle kişiler cisimleri bulanık görürler. Görüntüyü netleştirmek için, düzensiz olarak sıkıştırılmış özel mercekler kullanılır.

d. Presbitlik : Yaşlandıkça merceğin esnekliğinin kaybolmasıyla ortaya çıkar. 40 cm den daha yakını göremezler. İnce kenarlı mercekle düzeltilir.

e. Renk körlüğü : Renkli görmeyi sağlayan 3 tip koniden bir veya ikisinin genetik bozukluk sonucu bulunmamasından ortaya çıkar. Kalıtsaldır, düzeltilemez. Bu kişiler genellikle kırmızı ve yeşil renkleri ayırt edemezler. (Daltonizm)

f. Şaşılık : Göz kaslarının uzun veya kısa olması sonucu göz bebeğinin yana kaymasıdır. Ameliyatla düzeltilebilir.

B. KULAK ve İŞİTME DUYUSU

Bütün omurgalılarda işitmeyi sağlayan yapılar vardır. Özellikle korti organının bulunduğu iç kulak ortaktır. İnsan kulağı üç kısımda incelenir.


1. Dış Kulak

Kulak kepçesi sadece memelilerde bulunur. Sesi toplayarak kulak yoluna iletir. Dış kulak yolu ve kulak zarı bulunur. Ses dalgalarını orta ve iç kulağa iletir. Kulak zarı, havayla gelen ses dalgalarını titreşimlere çevirir.

2. Orta Kulak

Dışta kulak zarı, içte oval pencere ile kapatılmış bir odacıktır. Üç küçük kemik bulunur. Çekiç, örs ve üzengi adı verilen bu kemikler, ses dalgalarını kuvvetlendirerek iç kulağa aktarırlar. Ayrıca bu bölgede kulağı yutağa bağlayan östaki borusu bulunur. Bu yapı, iç kulakta basıncı dengeleyerek kulak zarının patlamasını engeller.
 
3. İç Kulak

Kulağın en karmaşık kısmıdır. Bu bölgede işitmeyle ilgili olan kısım kohlea ve denge ile ilgili kısım yarım daire kanalları ve kesecikler bulunmaktadır. İnsanda denge, yarım daire kanalları ile tulumcuk ve kesecik tarafından sağlanır.

Tulumcuk ve keseciğin içinde otolit denilen CaCO3 den yapılmış kulak taşları vardır. Bu taşlar yerçekiminin etkisiyle kesecik ve torbacığın tabanındaki titrek tüylü hücrelere basınç yaparlar. Vücudun durumu değiştiği zaman otolitlerin de duyu hücrelerine yaptığı bölgesel basınç değişir. Böylece yeniden, organizmanın eski şekline dönmesi uyarılarak denge sağlanmış olur.

Yarım daire kanallarının içinde endolenf, dışında ise perilenf adı verilen sıvılar bulunur.

 
Kanallar ampul denilen şişkinliklerle sonlanır. Ampuller buralardan çıkan bağlantılıdır. Ampuller içinde kirpikli hücreler vardır ancak otolitler yoktur. Kirpikli hücreler kanalların içini dolduran sıvının hareketiyle uyarılır. Sıvının akışı ile yapılan ikazla, kirpikli hücreler tarafından sinir impulsu oluşturulur.
 

İmpulslar beyinciğe aktarılarak dengemiz sağlanır.

İşitme : İşitme olayının gerçekleştiği yer kohlea (salyangoz) dır. Çünkü işitme reseptörleri buradaki korti organlarında bulunur.

 

C. BURUN ve KOKU DUYUSU

Burun iki delikle dışarıya açılırken, diğer taraftan yutağa bağlanır. Burun içinde mukus salgısı üreten epitel hücreleri bulunur. Mukus ve burun içi kılları dışarıdan gelen havanın hızının kesilmesi, ısıtılması, partiküllerden ve mikroplardan temizlenmesi işlevini yerine getirirler.

Kokunun algılanabilmesi için uyaranın gaz halinde olması gerekmektedir. Bu gaz tanecikleri sarı bölge adı verilen kısma çarptığında buradaki koku reseptörlerini uyararak impulsların oluşumunu sağlar. Bu impulslar koku soğancığındaki sinirlerle beyne gönderilerek burada değerlendirilir.


Koku reseptörleri çabuk yorulur. Bunun için kötü kokulu bir odaya girdiğimizde bir süre sonra, o kokuyu algılayamaz hale geliriz. Ama farklı frekansta bir koku oluşursa hemen algılarız.

 

 

D. DİL ve TATMA DUYUSU

Çeşitli besinlerdeki tatları almamızı sağlayan duyu organımız dilimizdir.

Dilimiz sayesinde hangi besinlerin yenilip yenilmeyeceği bir dereceye kadar belirlenmektedir. Tat duyusunun oluşabilmesi için besinin mukusta çözünür olması gereklidir.

Dilin üzerinde epitel doku bulunur. Tat alma reseptörleri dildeki papilla adı verilen tomurcuklarda yerleşmiştir. Ayrıca; dilde deride bulunan reseptörlerin çoğu bulunur.
 

E. DERİ ve RESEPTÖRLERİ

İnsan derisinde dokunma, basınç, sıcaklık ve ağrı gibi duyuları alan birçok reseptör bulunur. Bunların derideki dağılımı eşit değildir.
 

Taşıma Ve Dolaşım Sistemleri

Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için, ortamdan besin ve oksijen alırlar.

Alınan bu maddeler hücrelere taşınmak zorundadır.

Bir hücrelilerde taşıma sistemi yoktur. Zar yüzeyi ile alınan maddeler sitoplazmik hareketlerle veya endoplazmik retikulumla hücre içine yayılırlar.

Çok hücrelilerde ise taşıma veya dolaşım sistemi bulunur.

Bitkilerde Taşıma

Bitkilerde taşıma sistemine ilk olarak eğrelti otlarında rastlanır. Bitkilerde taşıma sistemi odun (ksilem) ve soymuk (floem) borularından oluşur. Odun demetleri; odun boruları, canlı parankima hücreleri ve destek hücrelerinden oluşur.

Soymuk demetleri ise, soymuk boruları, arkadaş hücreleri ve destek hücrelerinden oluşur.

Odun ve soymuk borularının birlikte oluşturduğu demete iletim demeti denir

Tek çeneklilerde ve tek yıllık çift çeneklilerde odun ve soymuk boruları arasında kambiyum bulunmadığından, bu demetlere kapalı demet denir.

Çok yıllık çift çeneklilerde ise kambiyum bulunduğundan bu demetlere de açık demet denir, iletim demetleri kök, gövde ve yaprakta bulunur.

1. Su ve Mineral Taşınması

Emici tüylerle alınan su ve mineraller, odun boruları ile ilgili bölgelere iletilirler. Odun boru (ksilem) hücreleri;

- Ölüdür ve ince boru oluşturur.

- İletim aşağıdan yukarı ve hızlıdır.

-  Su ve mineral taşır.                      

Su ve minerallerin bitkinin üst kısımlarına taşınmasında üç faktör etkilidir.

     a) Kök Basıncı

- Köklerle suyun alınmasını sağlar.

-  Kökler topraktan daha yoğundur.

- Yoğunluk farkı ile köklere suyun girmesidir.

b) Kılcallık fadezyon^

- Gövdede suyun ilerlemesini sağlar.

-  Kılcal odun borularında su moleküllerinin çekilerek yükselmesidir.

c) Terleme - Kohezyon

- Yaprakların odun borularından su çekmesini sağlar.

- Su molekülleri birbirini çeker.

-  Kökten yaprağa su yolu oluşur. Terlemeyle su atılınca yoğunluk artar ve alt bölgelerden su çekilir, (yoğunluk kademelenmesi)              :

2. Organik Maddelerin Taşınması

Yapraklarda oluşturulan organik besinler ve köklerde oluşan amino asitler soymuk boruları ile taşınırlar. Soymuk boru (floem) hücreleri;

- Canlıdır ve maddeler sitoplazmadan geçer.

- Taşıma çift yönlüdür, fakat taşıma hızı yavaştır.

- Glikoz, amino asit, vitamin Vs. taşır.

Organik maddelerin taşınması sıvı basınçlarının farklı olması ve difüzyon kurallarına göre olur.

Yaprak ve Stoma

Yapraklar gaz alış verişi, terleme, fotosentez ve oksijenli solunumun yapıldığı organdır. Yapraktaki stomalar gaz alışverişi ve terlemeyi sağlayan gözeneklerdir. Stomalar;

- İki hücreden oluşur ve epidermis hücrelerinden farklılaşır.

- Hücrelerin birbirlerine bakan yüzlerinin çeperleri kalın dışa bakan çeperleri incedir.

- Kloroplastı olduğu için fotosentez yapar, nişasta depolar.

- Gaz alış verişi ve terlemeyi sağlar.

- Kurak bölge bitkilerinde yaprakların ait yüzeyine, sulak bölge bitkilerinde yaprakların üst yüzeyinde ve ılıman bölgelerde ise yaprağın her iki yüzünde bulunur.

- Stoma epidermisle aynı sırada (ılıman), içeri girmiş (kurak) veya dışarı çıkmış (sulak) olabilir.

- Kökte, su bitkilerinde ve odunsu gövdelerde stoma yoktur.

- Açılıp kapanabilir.

Stomanın Açılması

- Stoma hücrelerinin yoğunluğu arttırılır.

- Fotosentezle glikoz üretilir.

- Nişastadan glikoz oluşturulur.

- Kofuldaki mineraller sitoplazmaya boşaltılır.

- Osmotik basınç artar.(E.K)

- Komşu hücrelerden su gelir.

- Turgor basıncı artar.   

- Stoma açılır.

Stomanın Kapanması

- Stoma hücrelerinin yoğunluğu azaltılır.

- Oksijenli solunumla glikoz parçalanır.

- Glikozlar nişastaya çevrilir.

- Mineraller kofulda depolanır.

- Osmotik basınç azalır.

- Komşu hücrelere su gider.

- Turgor basıncı düşer.

Hayvanlarda Dolaşım Sistemi

Bir hücreli ve hidra gibi çok hücreli canlılarda oksijen ve besinin alınması, karbondioksit ve artıkların atılması vücut yüzeyi ile olur.

Bu canlılarda maddeler hücreden hücreye geçtiğinden dolaşım sistemleri yoktur.

Diğer çok hücreli hayvanlarda ise iki çeşit dolaşım sistemi bulunur

Omurgasızlarda Dolaşım sistemleri:

1-Tek Hücreliler: Madde alışverişi hücre yüzeyinden osmoz,difüzyon ve aktif taşıma ile olur.

2-Süngerler: Madde dolaşımı mezenşim boşluğunda meydana gelir.

3-Sölenterler: Madde alışverişi vücut boşluğu ve vücut boşluğuna bakan hücreler arasında olur.Vücut boşluğuna gastrovasküler boşluk denir.

4-Yassı solucanlar (planarya) :Madde alış verişi hücre yüzeyinden difüzyonla yapılır. Gastrovasküler boşluğa sahiptirler.

5-Eklem Bacaklılar: Madde alış verişi açık dolaşımla gerçekleşir.CO2  ve O2  dolaşımla taşınmaz.

Kanla besin ,hormon ve boşaltım maddesi taşınır.

6-Yumuşakçalar:  Bir kulakcık , bir karıncıktan oluşan basit bir kalp bulunur.Açık dolaşım görülür.Kirli kan manto boşluğunda temizlenir.

7-Derisidikenliler: Gerçek bir dolaşım sistemi yoktur.

8-Toprak solucanı: Kapalı dolaşım sistemi görülür.Atar damar, Toplar damar ve kılcal damardan meydana gelir.sırtta toplar karında atar damar vardır.

1. Açık Dolaşım

- Kan kalpten sonra vücut boşluklarında (sinüs) dolaşır.

- Atar ve toplardamarlar birbirinin devamı değildir.

- Kılcal damar bulunmaz.

- Kan akış hızı yavaştır.

- Bazı omurgasızlarda görülür.

- Karasal eklembacaklılarda trake solunumu olduğu için, kan solunum gazları (O2 ve CO2) taşımaz. Dolayısı ile solunum pigmenti yoktur.

- Açık dolaşım görülen ve solungaç solunumu yapan canlılarda kılcal damar sadece solunum organlarında bulunur.

2. Kapalı Dolaşım

- Kan, vücut boşluğuna dökülmez, damarlarda dolaşır.

- Atar, toplar ve kılcaldamarlar birbirinin devamıdır.

- Kan akışı hızlıdır.

- Omurgasızlardan halkalı solucan, bazı yumuşakçalar (Ahtapot, mürekkep balığı) derisi dikenlilerde ve tüm omurgalılarda görülür.

- Solunum sistemi ile dolaşım sistemi bağlantılıdır.

- Kan, solunum gazlarını taşır, solunum pigmenti bulunur. a) Omurgasızlarda Dolaşım

- Bazılarında (sünger, hidra vs) dolaşım sistemi yoktur.

- Bazılarında (böcekler) açık dolaşım sistemi vardır.

- Bazılarında (toprak solucanı) kapalı dolaşım sistemi vardır.

- Örneğin toprak solucanlarında;

- Kapalı dolaşım vardır.

- Kanın hareketini sağlayan yapılar bulunur.

- Derideki kılcallar gazları alır.

- Sindirim kanalındaki kılcallar besinleri alır.

Omurgalılarda Dolaşım

- Kapalı dolaşım bulunur.

- Taşıma pigmentleri alyuvarlardadır.

- Balık, kurbağa ve sürüngenler soğuk kanlıdır.

- Kuş ve memeliler sıcak kanlıdır.

1. Balıklarda Dolaşım    

- Kalp iki odalıdır.

- Temiz ve kirli kan karışmaz. Kalpte her zaman kirli kan bulunur.

- Solungaçlarda temizlenen kan kalbe dönmez, vücuda dağıtılır.

2. Kurbağalarda Dolaşım

- Kalp üç odalıdır.

- Temiz ve kirli kan kalpte karışır. Vücuda karışık kan gider.

- Kan larvada solungaçta, erginde ise akciğerde temizlenir.

3. Sürüngenlerde Dolaşım

- Kalp üç odalıdır ve yarım perdelidir.

(Timsahta dört odalı ve tam perdelidir)

- Temiz ve kirli kan kalpte karışır.

(Timsahta damarda karışır) Vücuda karışık kan gider.

- Kan akciğerlerde temizlenir.

4. Kuş ve Memelilerde Dolaşım

- Kalp dört odalıdır. 

Temiz ve kirli kan ayrı ayrı dolaşır.

- Kan akciğerlerde temizlenir.

DOLAŞIM SİSTEMİ

Besin ve oksijenin hücreler götürülmesi ve hücrede oluşan atıkların (karbondioksit ve zararlı madde) hücrelerden dışarı atılması dolaşım sistemi ile sağlanır.

İnsanda dolaşım sistemi ,

KAN , KALP , KAN DAMARLARI ve LENF SİSTEMİNDEN oluşur.

KALP: Göğüs boşluğunda koni şeklinde olup bir pompa görevi görür.Kanın vücuda dağılmasını sağlar.

Kalp iki kulakçık ve iki karıncık olmak üzere  dört odacıklıdır.Kulakçıklar üste karıncıklar altta bulunur.Kulakçıklarla karıncıklar arasında kapakçıklar bulunur.

    Kalp üç tabakadan oluşur.İçten dışa doğru ;

-Kalbin iç yüzeyi tek sıralı epitel hücrelerinden oluşur.Bu tabakada kan damarı bulunmaz           (Endokard)

-Orta tabakada kalp kasları , sinirler,ve kalbi besleyen koroner damarlar bulunur. Kalp kası kulakçıklarda ince , karıncıklarda özellikle sol karıncıkta daha kalındır.(Miyokard)

-En dış tabakada iki katlı kalp zarı vardır.( Perikard)

Kalbin çalışması otonom sinir sisteminin kontrolü altındadır.

Kalp kası kasılıp-gevşeme hareketi yapar.Kalp kasının gevşemesi ile odacıklar kan ile dolar, kalp kasının kasılmasıyla da odacıklar içindeki kan pompalanır.

Kulakçıklar aynı anda kasılırken sağda bulunan kirli kan temizlenmek üzere akciğere  giderken , solda bulunan temiz kan vücuda dağılır.

Gevşemiş olan karıncıklara sağ kulakçıktan ve akciğerden gelen kan dolar.

Kalbin bir kasılıp –gevşeme hareketine bir kalp atışı denir.

İnsanda   ATARDAMAR , TOPLARDAMAR ve KILCALDAMAR olmak üzere üç çeşit damar vardır.

ATARDAMAR:Kalpteki kanı uzaklaştırıp götüren damarlardır.Akciğer atardamarı hariç hepsi temiz kan taşır.Üç katlı yapıya sahiptir.En dışta esnek , lifli bağ doku ,ortada düz kas doku , en içte ise yassı epitel doku vardır.Atardamar içinde kan akışı hızlıdır. Kanın geri dönmesini engelleyen kapakçıklar damar içinde bulunur.  Vücudumuzdaki  en büyük atardamar aort  atardamarıdır.

TOPLARDAMAR:Organ ve dokulardaki kanı kalbe getirir.Damar içinde kanın geri dönüşünü engelleyen ve kan akış yönünde açılan kapakçıklar vardır.Akciğer toplardamarı hariç hepsi kirli kan taşır.Kan akışı atardamara göre daha yavaştır.

KILCALDAMAR:Atar ve toplardamar arasında bulunan tek katlı yassı epitelden oluşmuş ince damarlardır. Atar ve toplardamarın giremediği doku ve organların arasına girer. Ve kan ile doku arasında madde alış-verişini sağlar.

İnsanda büyük ve küçük kan dolaşımı olmak üzere iki türlü kan dolaşımı vardır.

TEMİZ KAN :Oksijen ve besin bakımından zengin olan kandır.

KİRLİ KAN : Oksijen ve besin bakımından fakir olan kandır.

KÜÇÜK KAN DOLAŞIMI:Kalpte bulunan kirli kanın akciğere gidip temizlendikten sonra tekrar kalbe dönmesidir.  Sağ karıncıkta başlar , sol kulakçıkta biter.

Sağ karıncık Akciğer atardamarı Akciğer  Akciğer toplardamarı Sol kulakçık

BÜYÜK KAN DOLAŞIMI : Kalpte bulunan teniz kanın vücuda dağılıp kirlendikten sonra kalbe tekrar dönmesidir. Sol karıncıkta başlar , sağ kulakçıkta  biter.

Sol karıncık -> Aort atardamarı -> Vücut Alt ve üst ana toplardamar->sağ kulakçık

PLAZMA:(Kan sıvısı) % 90’sudur.Geriye kalan kısmında glikoz, vitamin ,mineral ,yağ ,aminoasit,protein ,hormon,üre ,tuzlar ile vücudu mikroplara karşı koruyan antikor ve pıhtılaşmayı sağlayan fibrinojen bulunur.

 

ALYUVAR (ERİTROSİT):

Kırmız kemik iliğinde , karaciğer  ve dalakta üretilir.

Kana kırmızı rengi veren hemoglobin taşır.

Kanda en fazla bulunan çekirdeksiz hücrelerdir (1 mm kanda ortalama 3-5 milyon)

Hücre ve dokulara oksijen taşır.

Alyuvar sayısı ; yaşa , cinsiyete ve ortamdaki oksijen miktarına göre değişir.

AKYUVAR (LÖKOSİT):

Kırmızı kemik iliğinde .lenf düğümlerinde ( dalak ve bademcik) üretilir.

Belirli şekilleri olmayan , çekirdekli , beyaz kan hücreleridir.

Vücudu mikroplara karşı korur.

Mikropları yiyerek (fagositoz) veya mikropları öldürerek (antikorla) vücudu korur.

Vücuda mikrop girmesi durumunda sayıları artar.

KAN PULCUKLARI (TROMBOSİT):

Kırmızı kemik iliğinde kan üreten dev hücrelerin parçalanmasıyla oluşur.

Kanın pıhtılaşmasını sağlar.

TANSİYON:Kanın atardamar çeperine yaptığı itme kuvvetine (basınca) denir.

NABIZ:Kalbin kasılıp gevşemesiyle atardamara yaptığı vurmalar denir.(nabız , kalp atış sayını verir.) .

KAN GRUPLARI

Alyuvar , plazmadaki proteinlere göre belirlenir.

        Alyuvardaki protein           antijen

        Plazmadaki protein            antikor

        Alyuvardaki özel protein    Rh

LENF SİSTEMİ :

Lenf sıvısı , Lenf damarı ve Lenf düğümleri olmak üzere üç kısımdan oluşur.    

Lenf  sıvısı: Alyuvar taşımayan doku sıvısıdır.Atardamar kılcallarından dokulara çıkan kan sıvısının tamamı toplardamar kılcalı ile geri emilmez. Emilemeyen bı sıvı lenf damarları ile alınarak kan dolaşımına katılır.Lenf sıvısında akyuvar bulunur.

Lenf damarı :   Lenf kılcalları ve lenf toplardamarında oluşur. Bir ucu açık diğer ucu kapalıdır.

Lenf düğümü :Dalak , bademcik en büyük lenf düğümleridir. Akyuvar üreterek vücut savunmasında görev yaparlar.